2024 yılı, küresel tedarik zincirleri için zorlukların, inovasyonların ve dönüşüm süreçlerinin iç içe geçtiği bir yıl olarak hafızalara kazındı.
Pakistan-İran sınırındaki çatışmalardan Tayvan depremine, Cebelitarık'taki tanker kazasından Mercedes-Benz’in Almanya’da açtığı geri dönüşüm tesisine kadar pek çok olay, tedarik zincirlerinin dinamiklerini yeniden şekillendirdi. Doğal afetler ve jeopolitik krizler tedarik süreçlerini sekteye uğratırken, teknoloji ve sürdürülebilirlik alanındaki yenilikler sektörü ileri taşımaya devam etti.
Bu makalede, 2024 yılı boyunca yaşanan önemli olayları ve bu gelişmelerin küresel tedarik zincirlerine olan etkilerini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Bu olaylar, sektörün geleceğine ışık tutacak dersler sunuyor.

17 Ocak 2024: Pakistan-İran Sınırında Şiddet Olayları
2024 yılında Pakistan ve İran arasındaki sınır bölgesinde yaşanan şiddet olayları, bölgesel ticaret ve lojistik faaliyetleri üzerinde derin etkiler bıraktı. Özellikle Ocak ayında meydana gelen karşılıklı askeri operasyonlar, tedarik zincirlerinde ciddi aksamalara yol açtı.
16 Ocak 2024'te İran, Pakistan'ın Belucistan eyaletinde, Ceyşu'l Adl adlı İranlı Beluç militan grubunu hedef aldığını belirttiği bir dizi füze ve insansız hava aracı saldırısı gerçekleştirdi. Bu saldırılar, İran'ın 15 Ocak'ta Irak ve Suriye'de benzer operasyonlar yapmasının hemen ardından geldi. Pakistan hükümeti, İran'ın bu saldırısını kınayarak, iki çocuğun hayatını kaybettiğini ve dört sivilin yaralandığını bildirdi. İslamabad, İran'ın hava sahasını ihlal ettiğini ve bu eylemin "kışkırtılmamış bir saldırı" olduğunu vurguladı.
Bu gelişmelerin ardından, 18 Ocak'ta Pakistan, İran'ın Sistan ve Belucistan eyaletinde Marg Bar Sarmachar Operasyonu adını verdiği misilleme hava saldırıları düzenledi. Pakistan, bu operasyonlarda Beluç ayrılıkçı militanların saklandığı yerleri hedef aldığını belirtti. İran hükümeti ise dokuz yabancı uyruklu kişinin, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu, bu saldırılarda hayatını kaybettiğini açıkladı.
Bu karşılıklı askeri eylemler, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri gerdi. Pakistan, İran'ın saldırısının ardından Tahran'daki büyükelçisini geri çağırdı ve İran büyükelçisinin İslamabad'a dönmesini engelledi. İran ise Pakistan'ın misilleme saldırılarının ardından komşusundan acil bir açıklama talep etti.
Bu askeri gerilimler, bölgedeki tedarik zincirlerini olumsuz etkiledi. Sınır bölgelerinde artan güvenlik önlemleri ve çatışmalar, özellikle tarım ürünleri ve sanayi mallarının taşınmasında gecikmelere neden oldu. Lojistik firmaları, güvenlik endişeleri nedeniyle alternatif rotalar aramak zorunda kaldı. Bu durum, hem ihracat hem de ithalat süreçlerinde aksamalara yol açtı.
İran ve Pakistan arasındaki sınır bölgesi, uzun süredir Beluç ayrılıkçı hareketlerinin faaliyet gösterdiği bir alan olarak biliniyor. Her iki ülke de bu grupların sınır ötesi saldırılarından muzdarip. Özellikle Ceyşu'l Adl, İran'ın Sistan ve Belucistan eyaletinde güvenlik güçlerine yönelik saldırılar düzenleyen bir grup olarak öne çıkıyor. Bu grup, 2012 yılında Cundullah'tan ayrılarak kuruldu ve İran'ın doğusundaki Sistan bölgesi ile Pakistan'ın güneybatısındaki Belucistan eyaletinin bağımsızlığını hedefliyor.
Bu olaylar, bölgedeki diğer ülkelerin de dikkatini çekti. Çin, her iki ülkeye de itidal çağrısında bulunarak, gerilimin tırmanmasından kaçınılmasını istedi. Hindistan ise terörizme karşı sıfır tolerans politikası izlediğini belirterek, olayın İran ve Pakistan arasında bir mesele olduğunu vurguladı. Rusya da taraflara azami itidal göstermeleri ve sorunlarını diplomatik yollarla çözmeleri çağrısında bulundu.
Sonuç olarak, 2024 yılında İran ve Pakistan arasındaki sınır bölgesinde yaşanan şiddet olayları, sadece iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri değil, aynı zamanda bölgesel ticaret ve tedarik zincirlerini de olumsuz etkiledi.
Haber Linki: Al Jazeera

26 Mart 2024: Maersk Baltimore Köprüsü Kazası
26 Mart 2024 tarihinde ABD'nin Baltimore şehrinde, Singapur bayraklı Dali isimli konteyner gemisinin Francis Scott Key Köprüsü’ne çarpması sonucu, köprü kısmen çöktü ve bölgedeki tedarik zinciri ciddi şekilde aksadı. Patapsco Nehri üzerindeki köprü, bölgenin hem ticari hem de günlük ulaşımını sağlayan kritik bir altyapıydı. Bu olay, tedarik zincirinde operasyonel gecikmeler ve maliyet artışları gibi önemli sonuçlara yol açtı.
Kazanın Detayları
Gemi, Chesapeake Körfezi'ne doğru ilerlerken güç kaybı ve dümen arızası yaşadı. Geminin kontrolünü kaybetmesi sonucu, köprünün destek ayaklarından birine çarptı ve köprünün büyük bir kısmının çökmesine neden oldu. Olay sırasında köprüde bulunan yedi yol bakım ekibi üyesinden altısı hayatını kaybetti, biri ise ağır yaralandı.
Kaza, kısa süreli bir elektrik kesintisiyle ilişkilendirildi ve Dali'nin ışıklarının iki kez sönmesi, gemi manevrasını imkânsız hale getirdi. Ayrıca, bölgede çekici botların bulunmaması kazanın önlenmesini güçleştirdi.
Francis Scott Key Köprüsü’nün Önemi
Baltimore’un tedarik zinciri için hayati bir konuma sahip olan köprü, Interstate 695 (Baltimore Beltway) üzerinde yer almakta ve şehir içi trafiği düzenlemekteydi. 1977 yılında açılan çelik kafes kiriş tasarımıyla, büyük gemilerin altından geçişine olanak sağlayacak şekilde inşa edilmişti. Ancak bu kazayla birlikte köprü, hem işlevsel hem de sembolik önemini kaybetti.
Tedarik Zinciri Üzerindeki Etkiler
Olay sonrası, Baltimore Limanı’na giriş ve çıkışlar durduruldu ve liman operasyonlarında ciddi gecikmeler yaşandı. Gemi trafiğinin yön değiştirme oranı %50 artarken, kara yolu taşımacılığında trafik sıkışıklığı ve maliyet artışları gözlemlendi. Alternatif limanlara yapılan sevkiyatlarda ise artış yaşandı. Kısa vadede bölgedeki taşımacılık ücretlerinde %30’a varan artışlar rapor edildi.
Kaza Sonrası Gelişmeler
ABD Adalet Bakanlığı (DOJ), geminin sahibi Grace Ocean Private Limited ve Synergy Marine Private Limited ile 102 milyon dolarlık bir anlaşma yaptı. Bu tutar, köprü çöküşünden kaynaklanan temizleme ve müdahale maliyetlerini kapsarken, yeniden inşa sürecini içermedi. Maryland eyaleti ise köprü yapımı için 1.7 ila 1.9 milyar dolarlık bir bütçe ayırdı ve sürecin yaklaşık dört yıl süreceği açıklandı.
Soruşturma ve Alınacak Dersler
Ulusal Ulaşım Güvenlik Kurulu (NTSB) ve FBI, kazanın nedenlerini ve ihmalleri araştırmaya devam ediyor. İlk bulgular, geminin daha önce de limanda elektrik kesintileri yaşadığını gösteriyor. Bu olay, deniz taşımacılığı güvenlik standartlarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koydu.
Sonuç
Francis Scott Key Köprüsü’nün çöküşü, tedarik zincirinin ne kadar kırılgan olabileceğini gözler önüne serdi. Altyapı projelerinin uzun vadeli planlamalarla güçlendirilmesi ve operasyonel risklerin minimize edilmesi gerektiği bir kez daha kanıtlandı.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

3 Nisan 2024: Tayvan Depremi ve Küresel Tedarik Zincirine Etkisi
2024 yılında Tayvan'da meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki deprem, küresel tedarik zincirlerinde ciddi aksamalara yol açtı. Özellikle elektronik ve yarı iletken üretiminde dünya lideri olan Tayvan'daki üretim tesisleri, deprem nedeniyle hasar gördü ve geçici olarak kapatıldı. Bu durum, küresel ölçekte elektronik ve yarı iletken tedarikinde gecikmelere neden oldu.
Depremin merkez üssü, Tayvan'ın doğu kıyısındaki Hualien kenti yakınlarındaydı ve sarsıntı, Çin'in bazı bölgelerinde de hissedildi. Deprem sonrası Tayvan, Japonya ve Filipinler için Tsunami uyarıları yapıldı; ancak daha sonra bu uyarılar kaldırıldı.
Tayvan, yarı iletken üretiminde kritik bir rol oynamakta. Özellikle Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC), dünya çapında yarı iletken üretiminin büyük bir kısmını gerçekleştiren önde gelen bir şirket. TSMC ve diğer büyük yarı iletken üreticileri, deprem sonrası güvenlik kontrolleri nedeniyle operasyonlarını geçici olarak askıya aldı. Bu kesintiler, akıllı telefonlardan otomobil elektroniğine kadar geniş bir yelpazede ürünlerin tedariğinde aksamalara yol açtı.
Lojistik altyapısındaki zararlar da ihracat süreçlerini olumsuz etkiledi. Deprem, Tayvan'ın doğu kıyısında toprak kaymalarına ve yolların kapanmasına neden olarak, ürünlerin limanlara ve havaalanlarına taşınmasını zorlaştırdı. Bu durum, dünya genelinde şirketlerin stok yönetimlerini yeniden gözden geçirmelerine ve tedarik zinciri stratejilerini değerlendirmelerine yol açtı.
Sonuç olarak, 2024 yılında Tayvan'da meydana gelen deprem, küresel tedarik zincirlerinin ne kadar kırılgan olabileceğini bir kez daha gösterdi. Şirketlerin, tedarik zincirlerindeki riskleri azaltmak için daha proaktif ve öngörücü stratejiler geliştirmeleri gerektiği ortaya çıktı. Bunu yanında, Nearshoring'e daha fazla eğilmeleri gerektiğini göstermesi bakakımından da bir örnek oluşturdu.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

11 Nisan 2024: Güney Kore’nin İlk Tam Otomatik Konteyner Terminali
11 Nisan 2024 tarihinde, Güney Kore'nin Busan Yeni Limanı'nda ülkenin ilk tam otomatik konteyner terminali hizmete açıldı. Bu terminal, deniz ve kara tarafındaki vinçlerin tamamen mekanik olarak işletildiği, Otomatik Kılavuzlu Araçlar (AGV) kullanılarak yatay taşımanın sağlandığı ileri teknoloji bir tesis olarak dikkat çekmekte.
Terminalin inşası ve işletmeye alınması sürecinde, yatay taşıma sistemleri kapsamlı hibrit testlere tabi tutuldu. Bu testler sırasında, Terminal İşletim Sistemi (TOS) henüz devreye alınmamışken, AKQUINET’in CHESSCON simülasyon yazılımı kullanılarak gerçek AGV'lerle Dijital İkiz ortamında operasyonlar gerçekleştirildi. Bu sayede, terminalde yatay trafik, henüz hiç gemi boşaltılmamışken gerçek koşullar altında test edilerek, operasyonel süreçlerin doğruluğu ve verimliliği sağlandı.
Dongwon Global Terminal (DGT) Yönetim ve İşletme Başkanı Jungwoo Kim, DGT'nin Dijital İkiz ortamını gerçek AGV'lerle entegre ederek doğrulama sürecini akıcı hale getiren yenilikçi yaklaşımını övdü ve bu uygulamanın endüstri içinde verimlilik ve yenilikte yeni standartlar belirlediğini belirtti.
Busan Limanı, Güney Kore'nin en büyük ve en işlek limanı olarak, 2023 yılında 22.8 milyon TEU konteyner elleçleme kapasitesine ulaşarak dünyanın en yoğun 6ncı konteyner limanı unvanını korudu.
Yeni tam otomatik terminalin devreye girmesiyle birlikte, limanın kapasitesinin ve verimliliğinin daha da artması beklenmekte.
Terminalin otomasyonunda kullanılan ileri teknolojiler, operasyonel hız ve verimliliği artırırken, iş gücü maliyetlerini de önemli ölçüde azaltmakta. Ayrıca, otomasyon sayesinde operasyonel hataların minimize edilmesi ve güvenlik standartlarının yükseltilmesi hedeflenmekte. Bu gelişme, Güney Kore'nin lojistik sektöründe rekabet gücünü artırarak, bölgesel ve küresel ticarette daha güçlü bir konuma gelmesine katkı sağlayacak.
Busan Yeni Limanı'ndaki bu tam otomatik terminal, dünya genelinde tedarik zinciri ve lojistik sektörlerinde otomasyonun artan önemine dikkat çekmekte. Otomatik yüksek raflı depolama sistemleri gibi yenilikçi çözümler, limanların verimliliğini artırmak için giderek daha fazla tercih edilmekte. Güney Kore'deki Busan Yeni Limanı'nda da konteynerler için otomatik yüksek raflı depolama sisteminin kurulması planlanmakta.
Bu tür teknolojik yenilikler, tedarik zincirlerinde hız, verimlilik ve güvenliği artırarak, küresel ticaretin daha sürdürülebilir ve rekabetçi bir şekilde ilerlemesine olanak tanımakta. Güney Kore'nin bu alandaki yatırımları, diğer ülkeler için de örnek teşkil edebilir ve gelecekte benzer projelerin hayata geçirilmesine ilham verebilir.
Sonuç olarak, Busan Yeni Limanı'ndaki tam otomatik konteyner terminalinin açılışı, Güney Kore'nin lojistik ve tedarik zinciri alanında teknolojik yeniliklere verdiği önemi göstermekte. Bu adım, ülkenin küresel ticaretteki rekabet gücünü artırırken, tedarik zinciri teknolojilerinin geleceğine dair umut verici bir örnek oluşturmakta.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

25 Nisan 2024: Hapag-Lloyd ve Elektronik Konşimento Dönemi
25 Nisan 2024 tarihinde, Hapag-Lloyd, Global Shipping Business Network (GSBN) platformu üzerinden IQAX eBL çözümünü kullanarak Elektronik Konşimento (eBL) uygulamasına geçtiğini duyurdu.
Bu adım, şirketin 2030 yılına kadar %100 eBL kullanım hedefine ulaşma taahhüdünü pekiştirmekte. Elektronik konşimentolar, geleneksel kağıt tabanlı konşimentolara kıyasla belge transfer süreçlerini haftalardan saniyelere indirerek operasyonel verimliliği artırmakta. Ayrıca, eBL'ler sahteciliğe karşı daha güvenli bir çözüm sunmakta ve sürdürülebilirlik açısından kağıt kullanımını azaltmakta.
Hapag-Lloyd'un Hizmet Sunumu Direktörü Nilesh Popat, küresel tedarik zincirlerinin artan karmaşıklığı ve değişkenliği karşısında sağlam dijital çözümlere duyulan ihtiyacın önemine dikkat çekti. Popat, GSBN'nin blockchain ağı üzerinden sunulan IQAX eBL'nin müşterilere daha fazla seçenek, görünürlük ve kontrol imkanı sunduğunu belirtti. Bu gelişme, Hapag-Lloyd'un 2030 yılına kadar %100 elektronik konşimento kullanım hedefine ulaşmasında kritik bir kilometre taşı olarak değerlendirilmekte.
Dijital Konteyner Nakliye Birliği (DCSA) Dijital Ticaret Başkanı Niels Nuyens, Hapag-Lloyd ve ortaklarının DCSA'nın eBL (3.0) standartlarını başarıyla uygulamalarının, konteyner nakliye endüstrisinin dijitalleşmesi yolunda önemli bir adım olduğunu vurguladı. Bu standartların benimsenmesi, küresel ticaret ekosisteminin daha verimli ve düzenli hale gelmesine katkı sağlamakta.
IQAX eBL çözümü, belge transfer süreçlerini hızlandırmanın yanı sıra, müşterilere sevkiyat ve belge aşamalarının birleşik bir görünümünü sunarak kontrolü artırmakta. Ayrıca, 9 bankanın IQAX eBL'yi desteklemesi sayesinde müşteriler ticari finansmana daha kolay erişim sağlayabilmekte. Bu bankalar arasında Bank of China Limited, Bank of China (Hong Kong) Limited, The Export-Import Bank of China, Shanghai Rural Commercial Bank Co. Ltd., Bank of Ningbo, Bank of Communications Co. Ltd., China Merchants Bank, Shanghai Pudong Development Bank Co. Ltd. ve CITIC Bank bulunmakta.
IQAX Ticari Direktörü Lionel Louie, IQAX eBL çözümünün müşterilere ek bir maliyet getirmeden hızlı ve güvenilir bir sistem sunduğunu belirtti. 2023 yılından bu yana 180.000'den fazla orijinal eBL'nin düzenlendiğini ve yaklaşık 29 milyar ABD doları değerindeki malların belgelerinin dijitalleştirildiğini ifade etti. Bu çözüm, müşterilere eBL üzerinde tam kontrol ve sevkiyat ile belge aşamalarının tam görünürlüğünü sağlamakta.
GSBN CEO'su Bertrand Chen, GSBN'nin blockchain ağı üzerinden düzenlenen eBL sayısının hızla arttığını ve bu durumun ticari bankalarla olan iş birliklerini güçlendirdiğini belirtti. Ayrıca, eBL'lerin ticari finansman için tokenleştirilmesi gibi ek kullanım durumlarının da desteklendiğini ifade etti.
Hapag-Lloyd'un bu hamlesi, deniz taşımacılığı sektöründe dijitalleşme ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma yolunda önemli bir adım olarak değerlendirilme. Elektronik konşimentoların benimsenmesi, operasyonel verimliliği artırmanın yanı sıra, kağıt kullanımını azaltarak çevresel etkileri de minimize etmekte. Bu gelişme, diğer deniz taşımacılığı firmalarını da benzer adımlar atmaya teşvik edebilir ve sektörde genel bir dijital dönüşümü hızlandırabilir.
Sonuç olarak, Hapag-Lloyd'un GSBN platformu üzerinden IQAX eBL çözümünü kullanarak elektronik konşimento uygulamasına geçmesi, tedarik zinciri süreçlerinde dijitalleşme ve sürdürülebilirlik açısından önemli bir dönüm noktası. Bu adım, sektördeki diğer firmalar için de örnek teşkil edebilir ve küresel ticaretin daha verimli, güvenli ve çevre dostu bir şekilde ilerlemesine katkı sağlayabilir.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

28 Mayıs 2024: Kuehne + Nagel ve Nearshoring Stratejisi
28 Mayıs 2024 tarihinde, Kuehne+Nagel, lojistik hizmetlerinde nearshoring (yakın saha tedariki) stratejisine odaklanacağını duyurdu. Bu strateji, şirketlerin üretim ve tedarik süreçlerini tüketicilere daha yakın bölgelere kaydırmayı hedefliyor. Artan küresel belirsizlikler ve tedarik zincirlerindeki kırılganlıklar, firmaları daha kısa ve dayanıklı tedarik rotaları arayışına yöneltti.
Nearshoring, üretim süreçlerinin uzak doğu ülkelerinden alınıp, coğrafi olarak daha yakın bölgelere taşınmasını içeriyor. Bu yaklaşım, lojistik maliyetlerin düşürülmesi, teslimat sürelerinin kısaltılması ve tedarik zincirinin esnekliğinin artırılması gibi avantajlar sunuyor. Özellikle son yıllarda yaşanan jeopolitik gerilimler, ticaret savaşları ve pandemi gibi faktörler, şirketleri tedarik zincirlerini yeniden değerlendirmeye zorladı.
Kuehne+Nagel, bu trendi desteklemek amacıyla, ABD-Meksika sınırında, Teksas'ın El Paso şehrinde 363.000 metrekarelik yeni bir tesis açtı. Bu tesis, dört farklı depoyu tek bir çatı altında toplayarak, müşterilerine daha verimli ve entegre lojistik hizmetleri sunmayı amaçlıyor. Şirketin ABD'deki Orta Bölge Başkan Yardımcısı John Levin, "Bu yeni, daha büyük tesis, Meksika-ABD sınırında artan nearshoring taleplerini karşılamak için tasarlandı" dedi.
Nearshoring trendi, sadece lojistik sektöründe değil, moda ve lüks tüketim malları gibi farklı endüstrilerde de etkisini gösteriyor. Vogue Business'ın bir raporuna göre, moda endüstrisi, tedarik zincirlerindeki belirsizlikler ve sürdürülebilirlik hedefleri nedeniyle üretim süreçlerini yakın bölgelere kaydırmayı değerlendiriyor. Bu sayede, hem maliyetlerin düşürülmesi hem de çevresel etkilerin azaltılması hedefleniyor.
Ayrıca, Supply Chain Digital'ın 2024 tedarik zinciri trendleri raporunda, nearshoring ve onshoring (ülke içi tedarik) stratejilerinin, küresel tedarik zincirlerindeki bozulmaları önlemek ve maliyetleri kontrol altında tutmak için giderek daha fazla benimsendiği belirtiliyor. Bu stratejiler, şirketlerin üretim süreçlerini daha yakın bölgelere taşıyarak, tedarik zincirlerini daha esnek ve dayanıklı hale getirmelerine olanak tanıyor.
Kuehne+Nagel, nearshoring stratejisi kapsamında, müşterilerine tedarik zinciri süreçlerinde rehberlik etmeyi ve rekabet avantajı sağlamayı amaçlıyor. Şirket, farklı endüstri dikeylerine yönelik özelleştirilmiş hizmetler sunarak, hem yeni başlayan işletmelere hem de çok uluslu şirketlere destek veriyor. Ayrıca, küresel ayak izini genişleterek, farklı bölgelerde yeni müşteri hizmetleri merkezleri ve lojistik merkezleri açıyor.
Nearshoring stratejisi, sadece lojistik maliyetlerin düşürülmesi ve teslimat sürelerinin kısaltılmasıyla kalmıyor; aynı zamanda sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada da önemli bir rol oynuyor. Daha kısa tedarik zincirleri, karbon ayak izinin azaltılmasına katkı sağlıyor ve çevresel sürdürülebilirliği destekliyor. Bu bağlamda, Kuehne+Nagel, müşterilerine düşük karbonlu lojistik çözümleri sunarak, kendi çevresel etkisini azaltma taahhüdünde bulunuyor.
Sonuç olarak, Kuehne+Nagel'in nearshoring stratejisine odaklanması, küresel tedarik zincirlerindeki değişen dinamiklere yanıt niteliğinde. Şirket, müşterilerine daha esnek, dayanıklı ve sürdürülebilir tedarik zinciri çözümleri sunarak, rekabet avantajı sağlamayı hedefliyor. Bu strateji, önümüzdeki yıllarda tedarik zinciri yönetiminde önemli bir trend olarak öne çıkıyor.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

29 Mayıs 2024: Horoz Lojistik Halka Arzı
Horoz Lojistik Halka Arzı
29-31 Mayıs 2024 tarihlerinde Horoz Lojistik Kargo Hizmetleri ve Tic. A.Ş., paylarını halka arz etti. Halka arz fiyatı 55 TL olarak belirlenen şirket, toplamda 24,6 milyon adet hisse satarak 1,35 milyar TL'lik bir büyüklüğe ulaştı. Bu süreçte, ek satış hariç halka arz edilen 20,5 milyon TL nominal değerli payların 3,24 katına denk gelen 66,4 milyon TL nominal değerli pay talebi geldi. Yurt içi bireysel yatırımcılara tahsis edilen payların 2 katı ve yurt içi kurumsal yatırımcılara tahsis edilen payların 6,96 katı talep toplandı.
Horoz Lojistik, 1942 yılında kurulan ve Türkiye'nin önde gelen lojistik şirketlerinden biri olarak tanınıyor. Şirket, yurtiçi komple taşıma, depolama, dağıtım ve uluslararası karayolu taşımacılığı gibi hizmetler sunuyor. Halka arzdan elde edilen gelirin %10-15'i elektrikli araç satın alımı, %10-15'i güneş enerjisi santrali (GES) kurulumu, %20-25'i e-ticarete yönelik faaliyetlerin geliştirilmesi, %5-10'u depoculuk ve lojistik hizmetlerinin iyileştirilmesi ve %40-45'i işletme sermayesi olarak kullanılacağı açıklandı.
Dijitalleşme ve Otomasyon
2024 yılında tedarik zinciri yönetiminde dijitalleşme hız kazandı. Yapay zeka, nesnelerin interneti (IoT) ve veri analitiği gibi teknolojiler, operasyonel verimliliği artırmada kritik rol oynadı. Otomatik depolama ve sevkiyat sistemleri, maliyetleri düşürürken teslimat süreçlerini optimize etti.
Sürdürülebilirlik Odaklı Yaklaşımlar
Sürdürülebilirlik, 2024 yılında tedarik zinciri ve lojistik sektöründe önemli bir öncelik haline geldi. Birçok şirket, karbon emisyonlarını azaltmak amacıyla yeşil lojistik uygulamalarına yöneldi. Elektrikli taşıma araçları, geri dönüşümlü ambalaj malzemeleri ve enerji tasarrufu sağlayan depo sistemleri bu dönüşümün başlıca unsurları arasında yer aldı.
Esneklik ve Kriz Yönetimi
Pandemi sonrası dönemde tedarik zincirlerinin dayanıklılığı kritik bir önem kazandı. 2024 yılında yaşanan uluslararası krizler, özellikle enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve tedarik zinciri kesintileri, şirketlerin esnek tedarik zincirleri oluşturmasını daha da önemli hale getirdi. Tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesi ve yerel tedarikçilere yönelim, işletmelerin operasyonel sürekliliğini artırdı.
Çoklu Kanal Lojistik ve Hızlı Teslimat Beklentileri
Tüketici davranışlarındaki değişim, lojistik sektörünü daha çevik ve müşteri odaklı hale getirdi. 2024 yılında, çok kanallı satış stratejileriyle hızlı ve sorunsuz teslimat çözümleri sunma gerekliliği öne çıktı. Aynı gün teslimat ve mikro depo modelleri, müşteri beklentilerini karşılamak için önemli araçlar haline geldi.
Küresel Tedarik Zinciri Kesintileri ve Hazırlık Yöntemleri
2024 yılında tedarik zinciri kesintilerine karşı mücadele, küresel olarak önemli bir konu oldu. Şirketler, kontenjan planlarını uyarlayarak, rotalarını yeniden düşünerek ve daha iyi teknoloji kullanarak bu kesintilere hazırlık yapmaya çalıştı.
Sonuç olarak, 2024 yılı tedarik zinciri ve lojistik sektöründe dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve esneklik gibi kavramların ön plana çıktığı bir yıl oldu. Horoz Lojistik'in halka arzı gibi önemli gelişmeler, sektörün gelecekteki yönelimlerine ışık tuttu.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

30 Mayıs 2024: Sendeo ve Kolay Gelsin Birleşmesi
30 Mayıs 2024 tarihinde, Türkiye'nin önde gelen kargo ve lojistik şirketlerinden Sendeo ve Kolay Gelsin, güçlerini birleştirerek sektörde önemli bir birleşmeye imza attı. Bu stratejik hamle, her iki şirketin de operasyonel kapasitesini artırarak daha geniş bir müşteri kitlesine hizmet sunmayı hedefliyor.
Birleşme süreci, Ocak 2024'te Koç Holding ve Aygaz'ın tamamen sahip olduğu Sendeo ile Ekol Ekspres Kargo A.Ş.'nin sahibi Ahmet Musul arasında imzalanan eşit ortaklık niyet mektubuyla başladı. Bu anlaşma, her iki şirketin faaliyetlerinin "Kolay Gelsin" markası altında yürütülmesini öngörüyordu.
Rekabet Kurumu, 29 Mayıs 2024 tarihinde bu birleşmeye onay verdi. Onayın ardından, Ahmet Musul, Sendeo'nun sermayesinin %50'sini Koç Holding ve Aygaz'dan toplam 165 milyon TL bedelle devraldı. Yeni ortaklık yapısında, tüm ortakların katılımıyla Sendeo'da 330 milyon TL tutarında nakit sermaye artışı gerçekleştirildi. Ayrıca, Ahmet Musul'un sahip olduğu Kolay Gelsin hisseleri de 330 milyon TL bedelle Sendeo'ya devredildi. Bu işlemler sonucunda, Koç Holding, Aygaz ve Ahmet Musul, Sendeo'da doğrudan, Kolay Gelsin'de ise dolaylı olarak ortak kontrole sahip oldular.
Bu birleşme, Türkiye'nin kargo ve lojistik sektöründe önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirildi. Pandemi döneminde artan e-ticaret hacmi, kargo ve taşımacılık sektörünün önemini daha da artırmıştı. Sendeo ve Kolay Gelsin'in birleşmesi, sektördeki rekabeti artırarak hizmet kalitesinin yükselmesine katkı sağlayacak. Uzmanlar, bu birleşmenin sektörde daha güçlü bir oyuncu yaratacağını ve müşteri memnuniyetini artıracağını belirtti.
Sendeo ve Kolay Gelsin'in birleşmesi, sektördeki diğer oyuncular için de bir örnek teşkil edebilir. Büyük ölçekli birleşmelerin, sektördeki rekabeti artırarak hizmet kalitesini yükselteceği ve müşteri memnuniyetini olumlu yönde etkileyeceği öngörülüyor. Bu birleşme, aynı zamanda sektördeki diğer şirketleri de benzer stratejik adımlar atmaya teşvik edebilir.
Sonuç olarak, Sendeo ve Kolay Gelsin'in birleşmesi, Türkiye'nin kargo ve lojistik sektöründe önemli bir gelişme olarak kaydedildi. Bu stratejik hamle, sektördeki rekabeti artırarak hizmet kalitesinin yükselmesine ve müşteri memnuniyetinin artmasına katkı sağlayacak. Şirketlerin gelecekte yapacakları yatırımlar ve atacakları adımlar, sektörün genel gidişatı üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olacak.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

3 Haziran 2024: Denize Düşen Konteynerler için Zorunlu Raporlama Başladı
3 Haziran 2024 tarihinde, International Maritime Organization (IMO), denize düşen konteynerlerin raporlanmasını zorunlu kılan yeni düzenlemeleri kabul etti. Bu düzenlemeler, Denizde Can Güvenliği Uluslararası Sözleşmesi (SOLAS)'nın V. Bölümündeki 31 ve 32 numaralı kurallarda yapılan değişiklikleri içeriyor ve 1 Ocak 2026'dan itibaren yürürlüğe girecek.
Yeni kurallara göre, bir geminin kaptanı denize konteyner düşmesi durumunda derhal yakındaki gemilere, en yakın kıyı devletine ve bayrak devletine belirli bilgileri raporlamakla yükümlü olacak. Bayrak devleti ise bu bilgileri Küresel Entegre Denizcilik Bilgi Sistemi (GISIS)'nin yeni bir modülü aracılığıyla IMO'ya iletecek. Ayrıca, sürüklenen konteynerleri gözlemleyen gemi kaptanları da benzer şekilde raporlama yapacaklar.
World Shipping Council (WSC), bu düzenlemeleri memnuniyetle karşıladığını belirtti. WSC'nin Güvenlik ve Güvenlikten Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Lars Kjaer, "Kayıp ve sürüklenen konteynerlerin hızlı ve ayrıntılı bir şekilde rapor edilmesi, seyir güvenliğini artıracak, hızlı müdahale eylemlerini kolaylaştıracak ve potansiyel çevresel tehlikeleri azaltacaktır" dedi.
Denize düşen konteynerler, denizcilik sektöründe uzun süredir ciddi bir sorun olarak kabul ediliyor. Özellikle 2020 yılında ONE Apus gemisinin şiddetli hava koşulları nedeniyle yaklaşık 1.800 konteyner kaybetmesi ve 2021'de Maersk Essen gemisinin benzer koşullarda 680 konteynerini yitirmesi, bu sorunun boyutlarını gözler önüne sermişti.
Denize düşen konteynerler, deniz ekosistemine zarar vermenin yanı sıra, deniz trafiğinde de tehlike oluşturuyor. Özellikle küçük deniz araçları için ciddi riskler teşkil eden bu durum, aynı zamanda denizcilik endüstrisi için ekonomik kayıplara da neden oluyor. Yeni raporlama zorunluluğu, bu tür olayların daha hızlı tespit edilmesini ve gerekli önlemlerin alınmasını sağlayarak, deniz güvenliği ve çevre koruma alanlarında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
WSC, 2008 yılından bu yana üyelerinden denize düşen konteyner sayısı hakkında bilgi topluyor ve bu verileri düzenli olarak "Denize Düşen Konteynerler Raporu"nda yayımlıyor. Bu raporlar, konteyner ve yük güvenliğini artırmaya yönelik çabalar için önemli bir bilgi kaynağı olarak kullanılıyor. 2023 verilerini içerecek "Denize Düşen Konteynerler Raporu – 2024 Güncellemesi"nin yakın zamanda yayımlanması bekleniyor.
IMO'nun bu yeni düzenlemeleri, denizcilik sektöründe şeffaflığı artırmayı ve çevresel sorumluluğu güçlendirmeyi hedefliyor. Denizcilik otoriteleri ve sektör temsilcileri, bu adımın deniz güvenliği ve çevre koruma alanlarında olumlu etkiler yaratacağını belirtiyor. Ayrıca, bu düzenlemelerin, denizcilik sektöründe daha güvenli ve sürdürülebilir bir operasyonel ortam oluşturulmasına katkı sağlayacağı öngörülüyor.
Denizcilik sektöründe faaliyet gösteren tüm paydaşların, 2026 yılında yürürlüğe girecek bu düzenlemelere uyum sağlamak için gerekli hazırlıkları yapmaları önem taşıyor. Bu kapsamda, gemi kaptanlarının ve mürettebatının eğitimi, raporlama süreçlerinin etkin bir şekilde uygulanması ve teknolojik altyapının güçlendirilmesi gibi adımların atılması gerekiyor. Ayrıca, denizcilik şirketlerinin, operasyonel prosedürlerini yeni düzenlemelere uygun hale getirmeleri ve deniz güvenliği ile çevre koruma konularında farkındalıklarını artırmaları bekleniyor.
Sonuç olarak, IMO'nun denize düşen konteynerlerin raporlanmasını zorunlu kılan yeni düzenlemeleri, denizcilik sektöründe güvenlik ve çevre koruma alanlarında önemli bir ilerleme olarak değerlendiriliyor. Bu düzenlemelerin etkin bir şekilde uygulanması, deniz ekosisteminin korunmasına ve deniz trafiğinin güvenliğinin artırılmasına katkı sağlayacaktır.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

19 Temmuz 2024: Microsoft ve CrowdStrike'dan Küresel Yazılım Kesintisi
19 Temmuz 2024'te, CrowdStrike tarafından yayımlanan hatalı bir yazılım güncellemesi, dünya genelinde Microsoft Windows işletim sistemini kullanan yaklaşık 8,5 milyon bilgisayarın çökmesine neden oldu. Bu olay, bilgi teknolojileri tarihinde şimdiye kadar yaşanan en büyük kesinti olarak kaydedildi.
Kesinti, bankacılık, havacılık, sağlık ve medya gibi kritik sektörlerde ciddi aksamalara yol açtı. Özellikle havayolu şirketleri, bankalar ve hastaneler hizmet veremez hale geldi. Örneğin, Türk Hava Yolları gibi havayolu firmaları, dünya genelindeki bankalar ve hastanelerde, borsalarda, havalimanlarında, şirketlerin internet üzerinden sunduğu hizmetlerde sorunlar yaşandı.
Türkiye'de de etkileri hissedilen bu kesinti, bazı büyük şirketlerin operasyonlarını durma noktasına getirdi. Özellikle bankacılık sektöründe, DenizBank'ın internet sitesi ve mobil uygulamasına erişim sağlanamadı.
Kesintinin temel nedeni, CrowdStrike'ın Falcon güvenlik yazılımına yaptığı bir güncellemenin, Microsoft Windows sistemleriyle uyumsuzluk göstermesiydi. Bu uyumsuzluk, sistemlerin mavi ekran hatası vererek çökmesine yol açtı.
CrowdStrike ve Microsoft, sorunu çözmek için hızlı bir şekilde müdahale etti ve gerekli yamaları yayımladı. Ancak, etkilenen sistemlerin büyük bir kısmının manuel olarak düzeltilmesi gerektiğinden, kesintinin etkileri birkaç gün daha sürdü.
Bu olay, siber güvenlik ve yazılım altyapısına yapılan yatırımların önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Uzmanlar, benzer sorunların önüne geçmek için yazılım güncellemelerinin daha titiz test süreçlerinden geçirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Ayrıca, bu tür kesintilerin tedarik zinciri üzerindeki olumsuz etkileri de dikkat çekti. Lojistik süreçlerde yaşanan aksamalar, ürün ve hizmetlerin son kullanıcılara ulaşmasında gecikmelere neden oldu. Bu durum, işletmelerin iş sürekliliği stratejilerini yeniden gözden geçirmelerine yol açtı.
Sonuç olarak, 19 Temmuz 2024'te yaşanan bu küresel yazılım kesintisi, dijital dünyada karşılaşılabilecek risklerin boyutunu ve bu risklere karşı alınması gereken önlemlerin önemini bir kez daha ortaya koydu. Şirketlerin, yazılım güncellemeleri ve siber güvenlik yatırımlarını daha dikkatli planlamaları, benzer olayların tekrar yaşanmasını önlemek adına kritik bir rol oynayacaktır.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

25 Eylül 2024: PortXchange Liman Emisyonları Raporu
25 Eylül 2024 tarihinde PortXchange, liman emisyonlarına dair kapsamlı bir analiz sunan Port Emissions Report adlı yeni bir rapor yayımladı. Bu rapor, liman operasyonlarının çevresel etkilerini detaylandırarak, karbon ayak izini azaltma stratejilerine odaklanmakta.
Port Emissions Report, gemiler, liman içi araçlar, yük elleçleme ekipmanları, demiryolu ve kara taşımacılığı gibi çeşitli ulaşım modlarından kaynaklanan emisyonları kapsamlı bir şekilde analiz etmekte. Rapor, CO₂, CO, CH₄, SO₂, NOₓ, N₂O, PM₁₀ ve CO₂ eşdeğeri sera gazları gibi kirleticilerin emisyonlarını izleyerek, limanların iyileştirme yapabilecekleri kritik alanları belirlemelerine yardımcı olmakta.
Bu detaylı analiz, limanların etkili karbonsuzlaşma stratejileri geliştirmeleri ve veri odaklı kararlar alarak düzeltici önlemler uygulamaları için önem taşımakta. Ayrıca, rapor, limanların yerel ve uluslararası çevre standartlarına uyum sağlamalarına destek olarak, idari yaptırımlar, mali cezalar veya kamuoyu eleştirileri gibi olumsuz sonuçlardan kaçınmalarına yardımcı olmakta.
PortXchange İş Geliştirme Direktörü Abhishek Nair, "PortXchange, limanların çevresel sorumluluklarını artırmalarına destek olan yenilikçi çözümlerle çevresel sürdürülebilirliği ilerletmeye kendini adamıştır. Port Emissions Report, limanların sürdürülebilirlik stratejilerini geliştirmelerine olanak tanıyan yüksek kaliteli, uygulanabilir veriler sağlama konusundaki kararlılığımızı yansıtmaktadır." şeklinde konuştu.
PortXchange CEO'su Sjoerd de Jager ise, "Limanların net sıfır hedefine ulaşma yolculuklarını hızlandırmalarına yardımcı olmaya kararlıyız. Tarihsel olarak, limanlar izole bir şekilde çalışmış ve parçalı veri toplama uygulamaları ilerlemeyi engelledi. Bu lansman, tüm limanların boyut veya operasyonel karmaşıklık gözetmeksizin erişebileceği, liman emisyonları raporlaması için birleşik bir küresel standart oluşturma yönünde kritik bir adımı temsil etmekte. Diğer endüstrilerde zaten var olan benzer birleşik bir standarda ihtiyacımız var. Şeffaflığı artırmayı ve sektörde daha fazla iş birliğini teşvik etmeyi amaçlıyoruz; bu da karbonsuzlaşma çabalarında önemli ilerlemeler kaydetmek için elzemdir." ifadelerini kullandı.
Port Emissions Report, limanların sürdürülebilirlik ve inovasyon alanlarında liderlik pozisyonlarını güçlendirmelerine olanak tanıyarak, çevreye duyarlı müşterileri ve iş ortaklarını çekmelerine yardımcı olmakta. Ayrıca, limanların sera gazı emisyonlarını azaltarak ve daha yeşil uygulamaları teşvik ederek iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunmalarını sağlamakta. Bu da, sürdürülebilir teknolojilerin uygulanması için hibe, sübvansiyon ve vergi teşvikleri gibi finansal avantajların kapılarını aralamakta.
Port Emissions Report, bağımsız bir ürün olarak veya yeni tanıtılan EmissionInsider Carbon Insight Suite'in bir parçası olarak sunulmakta. Bu yenilikçi teknoloji, limanlar için özel olarak tasarlanmış kapsamlı bir emisyon analizi sağlayarak, çevresel sürdürülebilirliği destekleyen yeni bir raporlama yeteneği sunmakta.
PortXchange, liman çağrı verimliliğini artırmak ve küresel denizcilik emisyonlarını azaltmak amacıyla dijital çözümler sunan bir platform olarak faaliyet göstermektedir. Şirket, limanlarda dijitalleşme ve veri paylaşımının önemini vurgulayarak, sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesine katkı sağlamayı hedeflemekte.
Port Emissions Report, limanların emisyonlarını izlemelerine, analiz etmelerine ve raporlamalarına olanak tanıyan merkezi bir platform sunmaktadır. Bu sayede, limanlar emisyon kaynaklarını belirleyebilir, performanslarını diğer limanlarla karşılaştırabilir ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için gerekli adımları atabilirler.
Özellikle Belfast Harbour ve Port of Houston, Port Emissions Report'un yeteneklerinden yararlanmakta. Belfast Harbour, "Liman İçi Gemi Emisyonları Raporu, emisyonlarımızı doğru bir şekilde izlememize ve yönetmemize, sıkı çevre düzenlemelerine uyum sağlamamıza ve sürdürülebilirlik girişimlerimizi ilerletmemize yardımcı olmada önemli bir rol oynadı." şeklinde bir açıklama yaptı.
Port Emissions Report, limanların Avrupa Birliği'ndeki Corporate Sustainability Reporting Directive (CSRD), Birleşik Krallık'taki Streamlined Energy and Carbon Reporting (SECR) ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Environmental Protection Agency (EPA) düzenlemeleri gibi gelişen çevre düzenlemelerine uyum sağlamalarına yardımcı olmakta. Bu araç, hükümetler, sivil toplum kuruluşları, nakliye hatları ve kamuoyu gibi çeşitli paydaşların çevresel etkiyi azaltma taleplerini karşılamada limanlara destek sunmakta.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

2 Ekim 2024: Deutsche Bahn AG, DB Schenker'ı DSV’ye Sattı
2 Ekim 2024 tarihinde, Deutsche Bahn (DB), lojistik iştiraki DB Schenker'ın Danimarkalı lojistik devi DSV'ye satışı için anlaşma imzaladı. Bu satış, 14,3 milyar avro şirket değeri üzerinden gerçekleşti ve beklenen faiz gelirleriyle birlikte toplam satış değeri 14,8 milyar avroya ulaştı.
DB Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Richard Lutz, bu satışın DB'nin tarihindeki en büyük işlem olduğunu belirterek, elde edilecek gelirin DB Grubu'nun borçlarını önemli ölçüde azaltacağını vurguladı. Ayrıca, DB'nin "Güçlü Demiryolu" stratejisi kapsamında temel demiryolu operasyonlarına odaklanacağını ifade etti.
DSV, bu satın almayla birlikte Almanya'da önümüzdeki üç ila beş yıl içinde yaklaşık bir milyar avro yatırım yapmayı planladığını açıkladı. Bu yatırımların, Almanya'yı yeni organizasyon içinde daha da önemli bir pazar haline getirmesi hedefleniyor. Ayrıca, Essen'deki DB Schenker merkezindeki merkezi fonksiyonların korunacağı belirtildi.
DB Schenker, yaklaşık 72.700 çalışanı ve 130'dan fazla ülkede 1.850'den fazla lokasyonuyla dünyanın önde gelen lojistik hizmet sağlayıcılarından biri olarak biliniyor. Bu birleşme sonucunda, DSV ve DB Schenker'in toplamda yaklaşık 147.000 çalışanı ve 2023 verilerine göre yaklaşık 39,3 milyar avro proforma geliri olması bekleniyor.
Satış süreci, 2023 Aralık ayında DB tarafından başlatılan açık, şeffaf ve ayrımcı olmayan bir süreç sonucunda gerçekleştirildi. DSV, bu süreçte en ekonomik avantajlı teklifi sunarak öne çıktı. Satışın tamamlanması, gerekli tüm düzenleyici onayların alınmasının ardından 2025 yılı içinde bekleniyor.
Bu satış, DB'nin demiryolu altyapısının yenilenmesi ve Almanya ile Avrupa'da çevre dostu yolcu ve yük taşımacılığı operasyonlarına odaklanma çabalarının bir parçası olarak görülüyor. Aynı zamanda, DB Schenker'in DSV ile birlikte daha güçlü bir stratejik sahiplik altında gelişimini sürdürmesi amaçlanıyor.
DSV CEO'su Jens Bjørn Andersen, bu satın almanın DSV'nin küresel ağını ve yeteneklerini güçlendireceğini belirterek, çalışanlar, müşteriler ve yatırımcılar için önemli faydalar sağlayacağını ifade etti.
Bu birleşme, lojistik sektöründe önemli bir konsolidasyon olarak değerlendirilirken, sektördeki rekabeti artırması ve pazar dengelerini değiştirmesi bekleniyor. Uzmanlar, bu tür büyük ölçekli birleşme ve satın almaların, sektördeki diğer oyuncuları da benzer stratejik hamleler yapmaya teşvik edebileceğini öngörüyor.
Ayrıca, bu satışın DB'nin finansal yapısını güçlendirmesi ve demiryolu operasyonlarına daha fazla yatırım yapmasına olanak tanıması bekleniyor. Bu durum, Almanya'daki demiryolu altyapısının iyileştirilmesi ve daha sürdürülebilir ulaşım çözümlerinin geliştirilmesi açısından önemli bir adım olarak görülüyor.
Sonuç olarak, DB Schenker'ın DSV'ye satışı, lojistik sektöründe 2024 yılının en dikkat çekici gelişmelerinden biri olarak kaydedildi. Bu birleşmenin sektördeki dinamikleri nasıl etkileyeceği ve gelecekte ne gibi değişimlere yol açacağı merakla bekleniyor.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

15 Ekim 2024: Keelung Limanı'nda Vinç Kazası
15 Ekim 2024 tarihinde, Tayvan'ın Keelung Limanı'nda meydana gelen vinç kazası, bölgedeki liman operasyonlarını ve tedarik zincirini olumsuz etkiledi. Olay, yeni bir köprülü vincin gemiden boşaltılması sırasında, eski bir mavna vincinin kazara devrilmesiyle gerçekleşti. Kaza sonucunda can kaybı veya yaralanma yaşanmazken, hasarın yaklaşık 9,3 milyon dolar (300 milyon NT$) olduğu tahmin edilmekte.
Kaza, liman güvenliği ve altyapı yatırımlarının önemini bir kez daha gündeme getirdi. Limanlar, tedarik zincirinin kritik noktaları olarak, yüklerin taşınması ve dağıtımında merkezi bir rol oynar. Bu tür kazalar, sadece yerel operasyonları değil, aynı zamanda küresel tedarik zincirini de olumsuz etkileyebilir. Limanlarda meydana gelen aksaklıklar, yüklerin varış noktalarına ulaşmasında gecikmelere ve maliyet artışlarına neden olabilir.
Limanlarda yaşanan bu tür kazalar, tedarik zincirinin diğer bileşenleri üzerinde de baskı oluşturur. Özellikle mega konteyner gemilerinin kullanımıyla birlikte, liman altyapısının bu büyük gemilere hizmet verecek şekilde modernize edilmesi gerekmekte. Yetersiz altyapı ve eski ekipmanlar, kazaların meydana gelme olasılığını artırır ve tedarik zincirinin etkinliğini azaltır.
Sonuç olarak, Keelung Limanı'ndaki vinç kazası, liman güvenliği ve altyapı yatırımlarının tedarik zinciri üzerindeki kritik etkisini bir kez daha ortaya koymuştur. Küresel ticaretin sorunsuz işlemesi için limanların modern, güvenli ve verimli bir şekilde faaliyet göstermesi esastır. Bu tür kazaların önlenmesi, sadece yerel ekonomiler için değil, aynı zamanda küresel tedarik zincirinin sürdürülebilirliği için de hayati öneme sahiptir.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

31 Ekim 2024: Mercedes-Benz’in Almanya’daki Batarya Geri Dönüşüm Tesisi
31 Ekim 2024 tarihinde Mercedes-Benz, Almanya'nın güneyindeki Kuppenheim kentinde entegre mekanik-hidrometalurjik süreçlere sahip Avrupa'nın ilk batarya geri dönüşüm tesisini açtı. Bu tesis, şirketin elektrikli araç bataryalarının geri dönüşüm döngüsünü kendi bünyesinde tamamlayan ilk otomobil üreticisi olmasını sağladı.
Tesisin yıllık 2.500 ton kapasiteye sahip olduğu ve bu sayede yeni tamamen elektrikli Mercedes-Benz modelleri için yılda 50.000'den fazla batarya modülü üretilebileceği belirtildi. Geri dönüşüm sürecinde, lityum, nikel ve kobalt gibi değerli ve az bulunan hammaddelerin %96'dan fazla bir oranda geri kazanılması hedefleniyor. Bu hammaddeler, yeni bataryaların üretiminde kullanılabilecek kalitede geri dönüştürülüyor.
Açılış törenine katılan Federal Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, otomotiv endüstrisinin geleceğinin elektrikli olduğunu ve bataryaların bu dönüşümde kritik bir rol oynadığını vurguladı. Scholz, "Bataryaları kaynakları koruyan ve sürdürülebilir bir şekilde üretmek için geri dönüşüm de kilit önem taşıyor. Döngüsel ekonomi, büyümenin motoru olmasının yanında iklim hedeflerimize ulaşmak için de temel bir yapı taşıdır." diyerek, Almanya’nın yenilikçi teknolojiler için en ileri pazar olmaya devam ettiğini belirtti.
Mercedes-Benz Group AG CEO’su Ola Källenius ise, "Mercedes-Benz, en çok arzu edilen otomobilleri sürdürülebilir bir şekilde üretmeyi kendine hedef olarak belirledi. Otomotiv mühendisliğinde bir öncü olan, kurduğumuz Avrupa'nın ilk entegre mekanik-hidrometalurjik batarya geri dönüşüm fabrikası, hammadde sürdürülebilirliğini artırmaya yönelik önemli bir kilometre taşını işaret ediyor." ifadelerini kullandı.
Tesisin inşası için on milyonlarca Euro yatırım yapıldığı ve Almanya'da değer yaratılmasına katkı sağladığı belirtildi. Ayrıca, tesisin net karbon-nötr bir şekilde çalıştığı, yüzde 100 yeşil elektrikle beslendiği ve binanın 6.800 metrekarelik çatı alanında 350 kilovattan fazla en yüksek verime sahip fotovoltaik sistem bulunduğu açıklandı.
Mercedes-Benz, batarya geri dönüşüm fabrikası için teknoloji ortağı olarak Primobius'u seçti. Primobius, Alman tesis ve makine mühendisliği şirketi SMS Group ile Avustralyalı süreç teknolojisi geliştiricisi Neometals'in ortak girişimi olarak biliniyor. Tesis, üç Alman üniversitesiyle birlikte yürütülen bilimsel araştırma projesinin bir parçası olarak Alman Federal Ekonomi ve İklim Eylemi Bakanlığı'ndan fon alıyor. Proje, lojistik ve yeniden entegrasyon anlayışları da dahil olmak üzere geri dönüşüm için tüm süreç zincirini inceliyor. Bu iş birliği, Almanya'daki batarya geri dönüşüm endüstrisinin gelecekteki ölçeklendirilmesine önemli bir katkı sağlıyor.
Tesisin geri dönüşüm süreci, batarya modüllerinin parçalanmasından aktif batarya malzemelerinin kurutulması ve işlenmesine kadar tüm adımları kapsıyor. Mekanik süreç, plastikleri, bakır, alüminyum ve demiri karmaşık, çok aşamalı bir süreçte sınıflandırarak ayrıştırıyor. Sonraki hidrometalurjik süreç ise pil hücrelerinin elektrotlarını oluşturan aktif malzemeler olan ve "siyah kütle" olarak adlandırılan malzemeyi ayırıyor. Değerli metaller kobalt, nikel ve lityum, çok aşamalı bir kimyasal süreçle ayrı ayrı çıkarılıyor. Bu geri dönüştürülen malzemeler, bataryada kullanılacak kalitede olduğundan yeni batarya hücrelerinin üretiminde de kullanılabiliyor.
Geleneksel pirometalurjik yöntemlerin aksine, hidrometalurjik süreç enerji tüketimi ve malzeme atığı açısından daha az yoğun. Hidrometalurjinin 80 santigrat dereceye varan düşük süreç sıcaklıkları, daha az enerji tüketilmesi anlamına geliyor. Ayrıca, tüm Mercedes-Benz üretim tesisleri gibi, geri dönüşüm tesisi de net karbon-nötr bir şekilde çalışıyor. Tesis, yüzde 100 yeşil elektrikle besleniyor.
Bu adım, Mercedes-Benz'in sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma yolunda önemli bir kilometre taşı olarak değerlendiriliyor. Şirket, döngüsel ekonomi prensiplerine uygun olarak, batarya sistemlerinin tasarımından geri dönüşümüne kadar bütünsel bir yaklaşım benimsiyor. Bu sayede, değerli birincil kaynakların tüketimini azaltmayı ve çevresel etkileri en aza indirmeyi amaçlıyor.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

2 Aralık 2024: Maersk’in Dual-Fuel Yeni Nesil Konteyner Gemileri
2 Aralık 2024 tarihinde, A.P. Moller - Maersk (Maersk), filosunu yenileme planı kapsamında 20 adet çift yakıtlı konteyner gemisi siparişi verdiğini duyurdu. Bu gemiler, hem fosil yakıt hem de karbon nötr yakıtlarla çalışabilme özelliğine sahip olup, toplamda 300.000 TEU (Yirmi Ayak Eşdeğer Birimi) kapasite sunmaktadır.
Maersk, Ağustos 2024'te açıkladığı filo yenileme planı doğrultusunda, üç tersane ile anlaşma yaparak bu siparişleri tamamladı. Şirketin Sözleşme ve Yeni İnşa Bölümü Başkanı Anda Cristescu, "20 gemi için anlaşma imzaladık ve böylece Ağustos ayında duyurduğumuz 300.000 TEU kapasite alımını tamamladık. Bu siparişler, devam eden filo yenileme programımızın bir parçasıdır ve tüm gemiler, daha düşük emisyonlu yakıtlarla çalıştırılmak üzere çift yakıtlı motorlarla donatılacaktır" dedi.
Sipariş edilen gemiler, 9.000 TEU ile 17.000 TEU arasında değişen boyutlarda olup, sıvılaştırılmış gaz çift yakıtlı tahrik sistemleriyle donatılacaktır. İlk gemilerin 2028 yılında teslim edilmesi, son teslimatın ise 2030 yılında gerçekleştirilmesi planlanmaktadır.
Maersk, deniz taşımacılığında karbon emisyonlarını azaltma hedefi doğrultusunda, metanol ve sıvılaştırılmış gaz çift yakıtlı gemilerden oluşan 500.000 TEU kapasiteli bir filo oluşturmayı planladığını Ağustos 2024'te duyurmuştu. Bu kapsamda, çeşitli tonaj sağlayıcılarıyla kiralama anlaşmaları da yapıldı. Yeni gemiler hizmete alındığında, mevcut kapasitenin yerini alacak ve şirketin çevre dostu taşımacılık çözümlerine geçişini hızlandıracaktır.
Deniz taşımacılığı sektörü, küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %3'ünden sorumlu olup, Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), 2050 yılına kadar sektörde net sıfır emisyon hedefine ulaşmayı planlamaktadır. Bu hedef doğrultusunda, birçok konteyner taşımacılığı şirketi, çift yakıtlı gemilere yatırım yaparak filolarını geleceğe hazırlamaktadır. DNV verilerine göre, 31 Ekim 2024 itibarıyla 522 adet çift yakıtlı gemi siparişi verilmiş olup, bunların 303'ü LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz), 216'sı metanol, 2'si hidrojen ve 1'i amonyak ile çalışacak şekilde tasarlanmıştır.
Maersk, sürdürülebilir taşımacılık çözümlerine geçiş sürecinde, alternatif yakıtların tedariki için de adımlar atmaktadır. Ekim 2024'te, Çinli LONGi Green Energy Technology ile 2026'dan itibaren gemilerine biyometanol tedariki için uzun vadeli bir anlaşma imzaladı. Şirket, biyometanolün sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltma potansiyeline sahip olduğunu belirtirken, geleneksel yakıtlara kıyasla maliyetlerin yüksek olduğuna da dikkat çekti. Bu nedenle, Maersk, Uluslararası Denizcilik Örgütü üye devletlerine, küresel bir yeşil yakıt standardı ve kapsamlı bir fiyatlandırma mekanizması benimsemeleri çağrısında bulunmaktadır.
Ayrıca, Maersk, 2040 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşma taahhüdü kapsamında, 2030 yılına kadar deniz yakıtı tüketiminin %15-20'sini alternatif yakıtlardan sağlamayı planlamaktadır. Şu anda, alternatif yakıtlar toplam yakıt tüketiminin sadece %3'ünü oluşturmaktadır. Şirketin ana alternatif yakıt seçenekleri arasında biyodizel, yeşil metanol ve biyometan bulunmaktadır. Maersk, yakın zamanda çift yakıtlı metanol konteyner gemilerini hizmete almış olup, 2025 sonuna kadar 18 adet daha teslim almayı planlamaktadır.
Deniz taşımacılığı sektöründe sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için alternatif yakıtların üretimi ve tedariki büyük önem taşımaktadır. Ancak, yeşil metanol gibi alternatif yakıtların üretimi ve tedariki şu anda sınırlı olup, maliyetleri geleneksel yakıtlara göre daha yüksektir. Bu nedenle, sektör temsilcileri, hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların desteğiyle, alternatif yakıtların üretimini teşvik edecek düzenlemelerin hayata geçirilmesini talep etmektedir. Maersk gibi öncü şirketlerin attığı adımlar, deniz taşımacılığında sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma yolunda önemli bir rol oynamaktadır.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı

4 Aralık 2024: Cebelitarık'ta Mega Gemi ve Petrol Tankeri Çarpışması
4 Aralık 2024 tarihinde, Cebelitarık Boğazı'nda bir mega konteyner gemisi ile petrol tankeri çarpıştı. Kaza sonucunda her iki gemide de ciddi hasar meydana geldi ve çevreye petrol sızıntısı riski oluştu. Bu olay, deniz taşımacılığı güvenliği ve çevresel risklerin azaltılmasına yönelik yeni düzenlemelerin önemini bir kez daha gündeme getirdi.
Cebelitarık Boğazı, Akdeniz ile Atlas Okyanusu'nu birbirine bağlayan ve dünya deniz ticaretinin en yoğun noktalarından biri olarak bilinir. Günlük yaklaşık 300 geminin geçtiği bu dar su yolu, deniz taşımacılığı açısından stratejik bir öneme sahip.
Kazanın ardından bölgedeki deniz trafiği geçici olarak durduruldu ve tedarik zinciri süreçlerinde gecikmeler yaşandı. Yetkililer, çevreye olası petrol sızıntısını önlemek için acil müdahale ekiplerini seferber etti. Gemilerin etrafına sızıntıyı kontrol altına almak amacıyla bariyerler yerleştirildi ve deniz yüzeyindeki petrolün temizlenmesi için çalışmalar başlatıldı.
Denizcilik uzmanları, bu tür kazaların önlenmesi için mevcut deniz trafiği yönetim sistemlerinin gözden geçirilmesi ve daha sıkı denetimlerin uygulanması gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, gemi personelinin eğitimlerinin artırılması ve teknolojik altyapının güçlendirilmesi de öneriler arasında yer alıyor.
Son yıllarda, deniz taşımacılığında yaşanan kazalar ve çevresel felaketler, tedarik zincirlerinin sürdürülebilirliği ve güvenliği konusundaki endişeleri artırmıştır. Özellikle tehlikeli yük taşıyan gemilerin kazaları, çevreye ciddi zararlar verebilir ve deniz ekosistemini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, deniz taşımacılığında risk yönetimi ve sürdürülebilirlik konuları giderek daha fazla önem kazanmakta.
Cebelitarık Boğazı'ndaki bu kaza, denizcilik sektöründe daha sıkı düzenlemelerin ve denetimlerin gerekliliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Deniz taşımacılığının güvenliği ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamak için uluslararası işbirliği ve standartların oluşturulması büyük önem taşımakta.
Haber Linki: Tedarik Zinciri Portalı
İlgili Makaleler
!!! DUYURU !!!
ERP Nasıl Alınır? Kitabımız Google Play Book'da yayınlanmıştır.
https://www.sedatonat.com/erpnasilalinir Linki üzerinden ücretsiz olarak indirip okuyabilirsiniz.
Geri bildirimleriniz olursa bizleri mutlu edersiniz.
Şimdiden iyi okumalar dileriz.
Comentarios